Ateş: Yok eden, bitirici, sona erdirici, yaşam ve enerji...
Toprak: Hayata getiren, yaşama kazandıran...
Hava: Kuşatan, saran, içimize dolan...
Su: Temizleyen, arındıran, sonsuzluğa akan...
Eskilerin inanışına göre, dördü elele verip dünyayı oluşturmuşlar; onun için her insanda hepsinden bir parça varmış. Hatta eski hekimler, bunlardan bir tanesinin fazla olması durumunda insan vücudunda dengenin bozulup, hastalıkların kaynağı olacağına hükmetmişler...Aşırı ciddilik toprak, aşırı havailik hava, aşırı kızgınlık ateş, aşırı duygusallık vücutta suyun fazla bulunmasından olurmuş. Eskiler, vücudun kimyasını bilmeselerde, uyumlu birliği iyi tasvir etmişler.Henüz atomun varlığı gözlemsel olarak bilinmediği eski zamanlarda insanlar evrenin ve varlıkların başka alt elemanlardan oluştuğu fikrine sahipti. Evrenin dört elementten oluştuğuna inanıyorlardı ve bu dört elemente isim vermeleri gerekiyordu; Toprak, su, hava ve ateş diye dört element tanımladılar. Bu dört unsurun farklı kanunlar içerisinde birleşmelerinin evreni tabiatı ve varlık çeşitliliğini oluşturduğunu düşünüyorlardı. Modern bilim bu dört ismin kelime anlamlarına bakarak onları eski inançlar, yalnış bilgiler olarak nitelendirdi. Evet atomun keşfi ile suyun, toprağın ve havanın bilinen 103 elementten meydana geldiği, asla temel eleman olayacakları aşikardı. Elbette toprağı suyu ve havayı karıştırırsanız sadece çamur meydana gelecek ve bunu ateşe tutarsanız en iyi ihtimalle sadece bir çömleğiniz olacaktır. Yıldızların, gezegenlerin ağaçların, hayvanların, kayaların, denizlerin bu dört unsurdan oluşması hem mantıksız hem de imkansızdır. Fakat bu dört unsur eski devirlerde kelime anlamları ile değil de mahiyetleri itibari ile temel bileşenler olarak biliniyordu. Maddenin dört hali vardır. Orta öğretimde üç olarak öğretilse de maddenin bir de plazma adı verilen, maddeyi oluşturan atom çekirdeklerinin ve elektronların birbirinden ayrılmış olduğu bir dördüncü hali vardır. Toprak katı hali, su sıvı hali, hava gaz hali ve ateş ise dördüncü hal olan plazmayı temsil edebilir. Dört unsuru incelerken tabiattaki karalar toprak, okyanuslar, nehir ve göller su, atmosferimiz hava ve hayatın varlığı için elzem olan güneş ise ateş olarak görülebilir. Biz o gün yaşayan insanlara bunları elbette soramayız. Eski alimlerin kitaplarında bu dört element var olsa da tam olarak neyi sembolize ettiklerini anlayamıyoruz. Evrende tüm fizik olaylarında hüküm suren dört adet kuvvet vardır. Yerçekimi yani gravitasyonel kuvvet, elektriksel kuvvet, nükleer kuvvet ve zayıf kuvvet. Bir fizikçi gözü ile toprak yerçekimi kuvvetini, su elektriksel kuvveti, hava zayıf kuvveti ve ateş de nükleer kuvveti temsil edebilir. Bilim bize atomların, çekirdeklerden ve elektronlardan, çekirdeklerin proton ve nötronlardan, onların da kuarklardan oluştuğunu anlatmaktadır. Gün geçtikçe de dipsiz bir kuyu misali yeni atomaltı parçacıklar keşfedilmekte ve temel bilimsel sorulardan biri olan “madde nedir?” sorusuna cevap bulmaktan uzaklaşılmaktadır. Maddenin enerjiye, enerjinin maddeye dönüşebildiği artık sıradan bir bilgidir. Madde bir enerjidir. Ama enerji nedir? Enerji “iş yapabilme yeteneği, durumu” diye tanımlamaktadır. Yani enerji bir durumdur, bir halin adıdır. O halde madde, benzer hal değişimlerinin biraraya gelmesidir. Ve henüz deneysel olarak ispatlanamasa da madde üzerinde etkin olan dört kuvvet aslında tek bir kuvvetin başka şekillerde ortaya çıkmasıdır. Toprak, hava, su ve ateş farklı mahiyette olsalar da sembolize ettikleri değerler aslında tek bir özelliktir. Katı maddeyi eritirseniz sıvılaşır. Daha da ısıtırsanız önce buharlaşıp gaza, sonra da plazmaya dönüşür.
Toprak, hava, su ve ateş tek birşey olsa da çevremizde dört unsur olarak görünmektedir. Bu dört element arasında hassas dengeler vardır. Bunlar hem ayrıktır hem iç içedir. Dünyanın dışında da insanın mahiyetinde de bu dört unsur vardır. Bedenimizde bulunan mineraller, elementler, su, hava ve hayat belirtimiz sıcaklığımız ile biz de dünya gibi, hatta evren gibiyiz. Eskiden yaşamış bir bilgenin şu sözü bunu özetlemektedir: “Küçük insan, büyük alemin bir minyatürüdür... İnsan varlığı, alemden daha küçük olsa da, o büyük alemin bütün hakikatlerini kendisinde toplamaktadır. Bu sebepledir ki, bilge insanlar, bu aleme “Büyük Insan” adını veriyorlar."
Bunun için iç dünyamızı gösteren bir ayna ararsanız tabiata bakın. Ona ne yaparsak kendimize yapmış oluruz. Imar edersek kendimizi aydınlatırız, yıkarsak yine kendimizi karanlığa gömeriz.Birçok kültür felsefi, dini veya efsanevi geleneğine dört elementi de dahil eder. Bu geleneklerin çoğu elementler olarak bilinen enerji akımlarına "yerini bırakan" bir tane temel enerji kabul ederler. Bu süreç bir elektrik transformatörünün işleyişini andırır. Bu temel enerjinin birçok ismi vardır: prana, yaşamsal güç, Qi ve diğerleri. Temel güce ve elementlere verilen isimler değişmekle birlikte, bu enerjinin esas özelliği tüm kültürlerde benzerdir.
Tibet'te "stupa" denilen büyük yapılar yaradılış yapısının devasa sembolleri olarak inşa edilmişlerdir. Stupanın temeli (toprağı temsil eden) büyük bir küptür, bunun üzerinde bir küre(su) onun üzerinde de spiral benzeri bir yapı (ateş) bulunur. En üstte bir yarım ay (hava) ve bunun içinde de küçük bir küre bulunur (Tibet'lilerin temel güce verdikleri isim).
Elementlerin benzer bir düşüncesi Hindistan'ın kutsal kitaplarında ve Ayurvedik Tıbbın felsefi temelinde de görülür. Çin felsefesi ve akupunktur elementler kavramı üzerine kurulmuştur. Tibetliler ve Hintliler gibi Çinliler de beş elementten söz ederler: "Beş element: Tahta, ateş, toprak, metal ve su tüm doğa fenomenini içerir. Bu, aynı şekilde insana da uygulanabilecek bir sembolizmdir."
İnsanın dört yetisi ile eşleştirilmişlerdir: ahlak (ateş), estetik ve ruh (su), akıl (hava) ve fiziksel(toprak).
Japonya'da elementlere verilen önemi gösteren örneklere sık rastlarız. Örneğin, Bodhidharma üzerine M.S.1004'te yazılmış bir Zen Budist makalesinde bizim dört elementimiz yaradılışı yapan dört nitelik olarak sunulmaktadır: ışık (ateş), havailik, akıcılık ve katılık.
Elementler aynı zamanda mitolojinin bünyesine de karmaşık şekilde dokunmuştur. Dinin yaşamın her aktivitesini ve açısını sarmaladığı Eski Sümer'de en önemli tanrılar elementlere karşılık gelirlerdi: Anu gökler (hava); Enlil fırtına (ateş); Ninhursaga toprak; ve Enki su. Tüm bu örnekler, Zodyak gibi, elementlerin de eski insanların ilgilenmeleri gereken yaşamsal gerçeklik olmalarının yanı sıra, aslında, gerçekliğin temeli olduklarını gösteriyorlar.